|
"Erken baharda, bahçeler önce mordur. Kapı üzerinde mor salkımlar, leylaklar, toprağa bir nefes düşümü mesafede mor menekşeler. Sümbüller, çuha çiçekleri, yıldızlar. Üşüten parklarda vapur dumanları. Ser-efraz zambaklar. Evvel mor geçer bahçelerden, kırmızının saltanatı ahiren gelir." Kırmızının saltanatı ahiren gelir!... Böyle yazar Nazan Bekiroğlu, 'Mor Mürekkep' adlı kitabında. Sahi öyle midir? Önce mor mu geçer bahçelerden? İstanbul'dan, adalardan... Mor salkımların, hercai menekşelerin, leylakların, erguvanların, mor zambakların krallığı mı hüküm sürer önce? Bahar, ruhu ve bedeni uyandırış yolculuğuna morla mı başlar? O derine inecek ve dipte yeniden doğmakta olanı kışkırtacaktır, koyu mavi bir kış mevsiminden kırmızı bir yaza tam ikisinin ortasından, o mor koridordan geçerek varacaktır. Menekşenin ketum, kırmızı gülün ateşli, kamelyanın mağrur, salkımın ise geçici aşkı dile getirdiğini anlatırlar, çiçek dilini bilenler. Oysa salkım aynı zamanda "sana yapıştım, seni bırakmıyorum" demek değil midir? Kimbilir belki de mor rengi yüzünden bu dökümlü sarmaşık geçici bir aşka layık görülmüştür. Değil mi ki, mor hüzünlü ve acılı bir kalbin rengidir kimilerine göre. Varsın aşk olsun da geçici olsun... Aşık böyle diyebilir mi! Attilâ İlhan'ın "Kırkmaları mor salkım, göz kapakları saydam" diye tariflediği o kız böyle diyebilmiş midir? Saksılarda yetiştirilmeyi sevmeyen, güçlü ve uzun köklerinin derin toprakları aradığı, nemli iklimlere vurgun bir bitkidir, o mor salkım; Latince adıyla Wisteria sinensis. Yaklaşık on beş metreye kadar uzanabilen sarılıcı gövdesi ile menekşe mavisi, morumsu çiçekler veren, bu yaz başı çiçeğinin anavatanı Çin'dir. Kimbilir hangi zamanda, hangi geçici sevdaya kapılarak bir âşık onu o uzak yollardan bir heves getirmiş ve bu güzel kente hediye etmiştir. İstanbul'un en biricik semtlerinin en sereserpe çiçeği oluvermiştir o da zamanla. Yaz başını şenlendiren mor salkım ahşap evlere, dar sokaklara, tepelere o derin morundan bağışlamıştır. Uçucu hafif kokusuyla dolandığı her sokağa kışkırtıcı bir parfüm yayarak, sarıldığı evlere mor bir albeni sunmuştur. Adalar'da, Üsküdar'da Beylerbeyi'nde. Kuzguncuk, Ortaköy, Emirgan sırtlarının, Boğaz'ın her iki yakasının ve elbette adaların geçici aşklarının simgesidir o mor salkım. Sarmaşık ahşaba, betona hayat verir, boydan boya sımsıkı sarılır duvara ve onu konuşmaya zorlar, Hep akşama tutkun Ahmet Haşim mor değil midir? Marilyn Monroe eflatunumsu bir morlukla geçmiştir bu dünyadan. Ve Anna Karenina mor rengin kadın roman kahramanıdır... Ama, yine de sadece yitikliğe teslim olmayan bir renktir mor. Sadece hüznün değil, kutsallığın da rengidir o geçmişten bu güne atfedilen sembolleriyle. İmparatorlukların, dinlerin, ölümün, cazibenin ve aşkın sembol rengi olan moru mistikler, büyük sanatçılar, düşünürler kullanmıştır. Antik Yunan'da bilgelerin rengi olan mor, Hint kültüründe altıncı şakranın simgesidir ve üçüncü gözü açmak için kullanılır. Rüya yorumlarında ise mor, yaşanan sıkıntıların sona erdiğini müjdelerAstrolojide yarı insan, yarı at olan Santor'un simgelediği Yay Burcu'nun da rengidir mor. Mor salkım bu burcun uğurlu çiçeklerinden biridir. Günümüzde renk araştırmacıları morun gizemine ilişkin şu açıklamayı getiriyorlar: Kırmızı insanı aktif yapar, mavi dinlendirir, kırmızı ile mavinin karışımı olan mor ise insan ruhunu dengeye kavuşturur.
|
Hotel | Türkiye | Kapadokya | Turlar | Fotoğraflar | Misafir Defteri | Rezervasyon | Home |