Ataman Title

Title Turkey

Our HotelTurkeyCappadociaDaily ToursViewsGuestbookRequest FormHome


Muz

muz1.jpg (19121 bytes)İlkokul günlerimde Yerli Malı Haftaları olurdu. Hani o “Yerli malı Türk’ün malı, herkes onu kullanmalı” sloganının hakim olduğu yıllar. O günlerin bu basit, sade kutlaması bana çok güzel görünürdü. Ortalığı panayır havası kaplardı. Herkes evinden meyve, kuruyemiş, kurabiye, kek vs. yiyecekler getirir ve bunlar bir masada toplanırdı. Böylece öğle yemeği ziyafete dönüşürdü. Masanın şeref konuğu ise muzdu. Fakat yerli muz, çikita değil. Belki çikita muz kadar büyük ve gösterişli değildi. Buna karşılık lezzeti, kokusuyla bambaşkaydı ve tadına doyum olmuyordu. Antalya’nın Gazipaşa İlçesi Koru Mahallesi’nde muz bahçelerini dolaşırken bu eski günleri hatırlıyorum. Burada bahçeler genelde deniz kıyısında, tepelerin yamaçları teraslanarak kurulmuş. Sulama zor şartlarda yapılıyor. Dereden borularla getirilen su sırayla bahçelere veriliyor. Gelen su, ağaçların köklerinin üstünden geçen delikli borulara aktarılıyor. Bu şekilde israfın önüne geçilmeye çalışılıyor. Su borularla getirilemiyorsa tankerlerle taşınıyor veya kuyular açılıyor.  
Bahçe sahiplerine muz üretimini nasıl yapıldığını, tüketiciye ulaşana kadar hangi aşamalardan geçtiğini soruyorum. Önce muzun tarifiyle başlıyorlar. “Muzların gerçek gövdeleri toprak altında soğan biçiminde bulunur ve bundan çıkan sürgünlerle çoğalıp yaprak verirler. Yaprakların iç içe geçmiş olan kınları odunsu olmayan ‘yalancı gövdeyi’ oluşturur.

25-30 yaprak çıktıktan sonra, çiçek tomurcuğu gelişerek çiçek topluluğunu oluşturur. Yalancı gövdenin ortasından çıkarak yaprak demetinin arasından havaya yükselen çiçek sapı bu çiçek topluluğunu taşır.”Buna halk arasında “dal vermek” veya “muzun doğurması” deniyor. Bununla ilgili komik bir anı da dinledim. Gecenin karanlığında muz bahçesinin yanından geçen biri, bahçede kimse olmadığı halde tuhaf çatırtılar duymuş.

Bu seslere bir anlam veremeyerek korkup hemen ordan kaçmış. Muzlar dal verme zamanında gövdelerinde oluşan yırtılmalarla böyle sesler oluşturuyorlar. Çiçek topluluğu dışarı çıktıktan sonra ise yere doğru eğiliyor. Meyveler yukarıya doğru dikilip muz hevengini oluşturuyor. Muz hevengi çıkışından üç ay sonra kesilecek olgunluğa ulaşıyor. Hevenk kesildikten sonra o gövde bir daha muz vermiyor. Soğanın çevresinde oluşan sürgünlerden biri, büyümek ve ürün vermek üzere alıkonuyor.

 Muz genellikle yeşilken toplanıyor. Sarartmak için soğuk hava depolarına götürülüyor. Olgunlaşmanın başlamasını geciktirmek için 12,5°C’nin altına düşmeden havalandırılan ortamlarda saklanıyor. Geciktirme üç hafta, hatta bir aya kadar uzatılabiliyor. Olgunlaşmanın başlaması isteniyorsa sıcaklık 16°C’ye yükseltilip gelişmenin homojen olması için etilen püskürtülüyor.

Karpit yöntemi ise sadece yalıtımı olmayan depolarda kullanılmakta. Ancak, bu tür sarartma artık pek yapılmıyor. Ülkemizde muzun geçmişine bakacak olursak 19. yüzyılın sonlarına doğru “Cavendis tipi”nin Antalya yöresinde yetiştirilmeye başlandığını görmekteyiz. O zamanlar muz kolay ithal edilebildiği için bu tipin üretimi önceleri gelişmiyor. Muz üretiminde dikkate değer gelişme 1950’lerde başlıyor. Özellikle Anamur, Gazipaşa ve Alanya’da 1984 yılına kadar devamlı yükselen üretim, ithalatın artması sonucu, bu tarihten sonra gerilemeye başlıyor. Bugün, bölge üretimi ithalat ile rekabet etmeye çalışıyor. Gazipaşa’nın gezdiğim köylerinden biri de Güney köyü. Burada tarih, doğal güzellikler ve muz bahçeleri bir arada. Anamur’a doğru giderken sağda Antiochia Erderogum tabelasını görünce sapacaksınız. Tepeyi tırmanıp yamaca indiğinizde müthiş manzarayla karşılaşıyorsunuz.  
 Önde muz bahçeleri ile yüksek bir tepeye kurulmuş bir kale ve karşısında anıt mezarların olduğu büyük bir kaya kütlesi... Aşağıda ise kumsalı olan küçük, temiz bir koy... Güney köyünün ardından yola devam ederek Yakacık’ı, eski adıyla Kaladran’ı ziyaret ediyorum. Buraya kadar muz bahçeleri genelde eğimli yamaçlarda kurulu. Yakacık’da ise düzlüğe yayılmış. Adeta bir muz denizi...

Köyü ikiye bölen çayın bir tarafı İçel, diğer tarafı Antalya. Bahçelerin ortasından geçen çay, diğer yerlere nazaran sulamada çok büyük kolaylıklar sağlıyor. Köylüler en büyük tehlikenin don olduğunu söylüyorlar.  Çünkü sıcaklık 0 °C’nin altına düştüğü zaman muzun işi bitiyor. Nitekim, 1992 yılında dondan önce 800 dönüm arazi muzla kaplıyken, şu sıralar üretim yapılan alan 200 dönüm civarındaymış. Sırada muz konusunda en tanınmış yöremiz var: Anamur. Yöredeki yüksek ölçekli üretimin başlıca nedeni, seralar. Seralarda kaplama malzemesi olarak naylonun kullanılmasıyla maliyetler düştüğünden daha da yaygınlaşmış. Don olsa dahi sobaların yakılmasıyla zarar görmeden atlatılabiliyor. Yapraklar ve hevenk, rüzgar ve dolu gibi olumsuz iklim koşullarından etkilenmiyor. Bütün bu olumlu şartlar birleşince verim iki kat artıyor. Eylül ve Ekim aylarında az miktarda başlayan hasat, Kasım ile Şubat ayları arasında yoğunlaşıyor. Bu aylar, Anamur muzunun manav vitrinlerinde en çok boy gösterdiği dönem. Artık bize de kış aylarının bu lezzetli enerji kaynağını afiyetle yemek düşüyor.   
Kaynak:
Skylife 02/2000
Garo Miloşyan, fotoğraf sanatçısı