Ataman Title

Title Cappadocia

HotelTürkiyeKapadokyaTurlarFotoğraflarMisafir DefteriRezervasyonHome

 
Zamana direnen bir gelenek:

Kutnuculuk


"Ahşap bir evde yaşardı Binnaz Nene; bahçesinde, yaz ayları geldi mi, yaşlı söğüt ağacını tente gibi kullanır geçerdi çıkrığının başına! Hiç usanmadan 'gırç gırç çıkrığım' diye diye; her yaz bitimine kimi koca bir ehramlık, kimi de atlas desenli kilimler için iplikler tamamlardı. ...üçüncü kuşak çıkrıkla, ancak topları Binnaz Nene'nin bahçesine kaçınca tanışmışlardı!.. Binnaz Nene'nin yokluğunu fırsat bilen veletler bir çırpıda çıkrığı ters çevirir, havada durması gereken tekerleğini yerde döndürerek dolaştırırlardı. Az sonra bahçede kıyamet kopardı; veletlerin hepsi kaçıştığından elinde köpüklü ayranla Binnaz Nene, hiddetle sevgi arası, başka kimsenin pek beceremeyeceği bir yüz ifadesiyle ardları sıra bakakalırdı!.."

Sadri Ertem 'Çıkrıklar Durunca' adlı romanında, bir zamanlar ninelerle çıkrıkların bütünleşen öyküsünü bu cümlelerle aktarır. Tabii, bugün ne eskisi gibi bu öykülere konu olan nineleri, ne de çıkrıklara iltifat eden çocukları görmek mümkün. Rengârenk kilim, çeşit çeşit ehram kumaşı ya da desen desen kutnu kumaşı için ip saran çıkrıklar ise 'tavan arasına' kaldırılarak yok edildi.

Sadece el tezgâhları ile çıkrıklar yok olmadı; haliyle. Bu tezgâhlarda dokunan atlas, kadife, bürümcük, şile bezi, manusa, çinko, çitari, makaslı keşan, yazma, çuha, aba, ihram, şayak, şal, kuşak, halı, kilim, cicim, sili, sumak, çarpana ve keçenin de içinde bulunduğu sayısız bez, kumaş ve yaygı çeşidi de bugün neredeyse unutulmak üzere. Tıpkı Gaziantep'te eski usullere göre, birkaç tezgâhta dokunan kutnu kumaş gibi. Ama kutnu kumaşı biraz daha şanslı. Çünkü Gaziantep'te yaşları 70'in üzerinde olan birkaç kutnu kumaş ustası, bu güçlü geleneği yaşatmak için çaba sarfediyor. 16. yüzyıldan itibaren Gaziantep'te dokunan kutnu kumaş, eskiden Anadolu'da alımlı giyinmek isteyen pek çok insanın hayallerini süslerdi. Kutnulara en çok itibar eden kişilerin başında padişahlar gelirdi. Bu kumaştan yapılan padişah kaftanları hem zarafet, hem de onların görkemlerinin sembolü olarak tarihteki yerini aldı. Padişahlara hediye edilen eşyaların envanterinin tutulduğu 'hediye defterleri'nde sıklıkla adına rastlanan kutnuların ünü Osmanlı coğrafyasını aşarak, Avrupa'nın birçok yerine hatta Amerika'ya kadar ulaşmıştı.

Osmanlı ile ABD arasında yapılan 'ticaret antlaşmaları'nda da adı geçen kutnulara itibar eden diğer bir millet de İngilizler olmuştu. Öyle ki, İngilizler bir dönem istedikleri miktarda sipariş gönderilmeyince bu kumaşın taklidini dokumak için kendi ülkelerinde bir kutnu kumaş atölyesi bile kurmayı denemişlerdi. Ancak, 'Türkiye'de Sanatlar ve Zanaatlar' adlı eserin yazarı Pretextat Lecomte, bu girişimin başarılı olamadığını yazar. Ham maddesi ipek olan ve kök yani doğal boyalara batırılarak renklendirilen ipler, birkaç aşamadan geçtikten sonra kumaş haline geliyor. Parlak ve mat çizgilerin yan yana gelmesiyle oluşan kutnuların üzerinde başta çiçek olmak üzere çeşitli motifler de var. Şimdilerde talep gelmediğinden dolayı pek saf ipek kullanılmasa da kutnu kumaşının oluşması için şu işlemlerin yapılması gerekiyor: Önce bobin halinde olan ip, söküm işlemine tabi tutularak çile haline getirilir. Söküm işlemi için yörede 'devere' adı verilen dört köşeli dolaplar kullanılır. Çözgü iplikleri çile haline geldikten sonra boyama işlemine geçilir.

Boyacılık ise kutnunun en önemli aşaması ve bugün Gaziantep'te bu işi bilen bir tek boyacı ustası var. Yüz derecelik boya kazanlarında ip boyayı emene kadar bekletilir. Kazandan çıkartılarak sıkılan iplikler kurutulduktan sonra dokuma sırasında kopmaması için mezekçilere gönderilerek düzeltilmesi ve kopukların ayrılması sağlanır. Daha sonra 'taharlanan' yani taraktan geçirilen ipler dokumaya hazır demektir. Bundan sonra bir, iki ve yedi tabanlı dokuma tezgâhları devreye girer. El tezgâhlarıyla dokuma yapmak hem meşakkatli, hem de masraflı olduğu için kutnuculuk daha çok atölyelerdeki motorlu tezgâhlarda dokunuyor. Burada dokunan çeşit çeşit, desen desen kumaşlar başta İstanbul Kapalıçarşı olmak üzere önceden sipariş veren kumaşçı dükkânlarına gönderilerek meraklıların ilgisine sunuluyor. Başta 'Sultan', 'Mecidiye', 'Hindiye', 'Kemha', 'Darıca', 'Zincirli', 'Sedefli' ve 'Çiçekli' olmak üzere birçok çeşide ayrılan kutnularda, daha çok Doğu'nun hâkim rengi sarı tercih edilir. Altın rengindeki sarı, kumaşa renk vermekle kalmaz, onun doğal bir parlaklık kazanmasını sağlar.

Renkler, kumaş üzerine ahenkli bir şekilde dokunmuş olup, asla sırıtmaz. Hâkim renk olan sarının hemen yanında yerini alan kırmızı, kompozisyona renk vermekle kalmaz, kumaşa damgasını da vurur. Kırmızıyı, mor, yeşil, bordo, pembe, mavi ve siyah renkleri takip eder. Eskisi kadar olmasa da, başta Gaziantep olmak üzere Anadolu'nun birçok yerinde hâlâ özel günlerde kutnu kumaştan üretilen elbiseler tercih edilir. Folklorik giysilerde de kullanılan bu kumaşlara, yerli ve yabancı turistler de ilgi göstermekte. Bunlardan başka kutnu kumaşın dekoratif amaçla da kullanıldığı görülür. Koltuk, kanepe, perde ve yastıklar bu kumaşla zengin bir şekilde süslenmektedir. Anadolu Selçukluları'ndan beri Anadolu'da dokunulan ve kullanılagelen kutnu kumaş, tarihte en şaşalı dönemini 19. yüzyılın sonlarına doğru yaşar. 1960'lara gelindiğinde ise Gaziantep'in merkezinde ve köylerinde üçbine yakın tezgâh olduğu söylenir.

Bugün ise yaşları hayli ilerlemiş olan birkaç usta tarafından yüzlerce yıldan beri Anadolu'nun binbir rengini dokuyan el tezgâhlarında dokunan kutnular, zamanın akışına karşı direnişini daha ne kadar sürdürür bilinmez, ancak kutnu kumaşının namı dünyada kolay kolay silineceğe benzemiyor.


Kaynak: Skylife 07/2002
* Abdullah Kılıç, gazeteci
  
cizgi.gif (1086 bytes)

Hotel | Türkiye | Kapadokya | Turlar | Fotoğraflar | Misafir Defteri | Rezervasyon | Home