"Türkiye ve tatlı" dendi mi akla hemen "baklava" gelir. Bu
son derece leziz ve besleyici tatlının uzun yıllardır Anadolu'da yapıldığı
bilindiği gibi, Asurlular'ın baklava diyebileceğimiz bir çeşit tatlı yaptıkları da
kayıtlarda yer alıyor. Ancak bu tatlı, iki hamur arasına kuru meyvelerin
serpiştirilip fırında pişirilmesiyle yapılıyordu. Bugün bildiğimiz türdeki
baklavaya ise, ilk olarak Şam'da rastlanıyor. Şam'dan Antep'e, oradan da Anadolu'nun
diğer kentlerine nasıl geldiği, nasıl yaygınlık kazandığı ise biraz tartışma
konusu. Güllüoğlu Baklavaları'nın Yönetim Kurulu Başkanı Nadir Güllü, dedesinin
dedesi Hacı Mehmed Güllü'nün hacca giderken Şam'da ilk olarak baklavayı
gördüğünü, orada altı ay kadar kalarak bu işi öğrendiğini ve Antep'e
getirdiğini söylüyor.
Baklavayı her kim Antep'e getirmişse muhteşem bir iş başarmış. Antep'te baklava
yufkaları çok daha ince açılır olmuş, bölgede yetişen iyi kalite fıstık ise
lezzetine lezzet katmış. Daha sonraları ünü Osmanlı sarayına kadar uzanan tatlı,
tıpkı halk arasında olduğu gibi bayramlarda, düğünlerde ve özel kutlamalarda
sofralarda mutlaka yer almış. Hatta baklava yapımı o kadar ciddiye alınmış ki, 17.
yüzyıl sonlarında Baklava Alayı oluşturulmuş. Kanuni Sultan Süleyman döneminde,
savaştan önce askerlere bolca pilav ve yahni, yanında zerde ikram edilirmiş. Ancak bir
zaman sonra sefere pek çıkılmaması nedeniyle, bu gelenek Ramazan'da baklava
dağıtımına dönüşmüş.
Bakın, İlber Ortaylı İstanbul
Ansiklopedisi'nde bu geleneği nasıl anlatıyor: "Ramazan ortasında padişah,
Müslümanların halifesi olarak, törenle Hırka-i Şerif ve mukaddes emanetleri ziyaret
eder, bundan sonra törenle Hırka-i Şerif alayı tertip edilirdi. İşte dini yanı
ağır basan bu törenden sonra; saray mutfaklarında hazırlanan ve yeniçeri, sipahi,
topçu ve cebeci gibi kapıkulu ocakları askerinin her on neferine bir tepsi hesabıyla
hazırlanan baklava sinileri futalarına sarılmış olarak Matbah-ı Âmire önüne
dizilirdi. Bu Ramazan ikramını oluşturan sinilerin ilkini, silahdar ağa ve mahiyeti,
bir numaralı yeniçeri olan padişah adına teslim aldıktan sonra, diğer ortalardan
gelen ikişer nefer futalarına sarılmış birer siniyi nizami olarak yüklenir; her
bölüğün usta, saka, mütevelli, odabaşı gibi amirleri önde, baklava sinileri ve
taşıyanlar arkada, açılan kapıdan dışarı çıkarlar, baklava alayı gulgule ve
nümayiş ile Divanyolu'ndan karşılıklı sıralanmış halkın arasından alkış ile
kışlalara yürürdü. Sini ve futalar ise ertesi gün iade edilirdi."
Son dönemlerinde bozulup, kuru gürültü haline gelen Baklava Alayı
törenlerinde, sini ve futalar iade edilmez olmuş, buna gerekçe olarak da "Baklava
o kadar lezzetliydi ki tatlıyla birlikte sini ve futaları da yedik" gibi sözler
sarf edilerek laubalilikler yapılmış. Baklava Alayı nasıl son bulursa bulsun, hep o
eski İstanbul hayatının özgün törenlerinden biri olarak kalacak.
Baklavaya ait başka bir kayda ise "Melceü't-Tabbahin"de rastlanıyor.
Mehmet Kâmil tarafından 1844 yılında kaleme alınan, ilk basılı Türkçe yemek
kitabı olan Melceü't-Tabbahin'in (Aşçıların Sığınağı) altıncı bölümünde
beş çeşit baklavadan söz ediliyor ve tarifi veriliyor. Bunlar; Adi Baklava, Kaymak
Baklavası, Musanna (süslü) Kaymak Baklavası, Kavun Baklavası ve Pirinç
Baklavası.
Eski ağırlık ölçüleri ile verilen bu tarifleri, günümüzde ancak konunun
uzmanları anlayabiliyorlar. 
Baklavayı Türkiye sınırları dışında aramaya başladığımızda, karşımıza
geniş bir coğrafya çıkıyor. Dünyanın neredeyse beşte birinde baklava biliniyor ve
sevilerek yeniyor. Baklavanın çok sevildiği ve bol bol yapıldığı bir ülke ise,
çok şaşırtıcı ama Amerika, Teksas. Baklava dünyanın bu köşesine Çek
Cumhuriyeti'nden gitmiş. 19. yüzyılda, Teksas'a göç eden Çekler beraberlerinde çok
sevdikleri baklavayı da götürmüşler.
Böylelikle Teksas baklavası da literatüre girmiş. Ayrıca tüm Arap
yarımadasında, Kuzey Afrika ülkelerinde, Türki cumhuriyetlerde, Yunanistan,
Arnavutluk, Makedonya, Hindistan, Afganistan ve Ermenistan'da bol bol yapılıyor ve
yeniyor baklava.
Ancak
tüm bu ülkelerle Türkiye'de yapılan baklava arasında çok önemli bir fark bulunuyor,
o da yufkanın kalınlığı. Türkiye'de iki çeşit yufka bulunuyor. Bir tanesi börek
yapımında kullanılan tuzlu, orta incelikteki yufka. Diğeri ise baklava yufkası.
Türkiye'deki baklava yufkası o kadar ince ki havaya kaldırdığınızda,
karşınızdakini neredeyse tam anlamıyla görebiliyorsunuz. Oysa adı geçen ülkelerde,
"phyllo" (Yunanca'da kat anlamına geliyor) denilen ve börek yufkasına yakın
kalınlıkta olan bir yufka kullanılıyor
Çatalınızı batırdığınızda çıkan çıtırtı kulağınıza
hitap edecektir. Isırmadan önce iyice koklamalısınız, çünkü burnunuza
gelecek olan tereyağı kokusu gerçekten de muhteşem. Isırdıktan sonra damağınızda
kalan tat ise bir başka güzel. Çatalınızı batırdığınızda ve ısırdığınızda
çıtırtı duymuyorsanız o baklava bayat demektir. İyi açılmış bir baklava
ısırıldıktan hemen sonra ağızda erimelidir. Eğer baklava yerken boğazınız
yanıyor ve şeker sizi rahatsız ediyorsa, hamur-şeker oranı iyi ayarlanmamış
demektir. Baklava yedikten sonra mideniz ağrıyorsa, alışveriş yaptığınız yeri
mutlaka değiştirmelisiniz. Çünkü bu tür bir rahatsızlık, baklavacının
ürünlerinde kaliteli malzeme kullanmadığının göstergesidir.
Baklavayı hazır satın alabileceğiniz gibi evde yapmanız da mümkün. Baklava
yufkalarını incecik açmak gibi zor bir konuda eğer kendinize güveniyorsanız, sizin
için bir de ev baklavası tarifimiz bulunuyor.
Kolay gelsin
|